CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, TBMM Genel kurulunda yaptığı konuşmada, Yalova’da polisin sıktığı biber gazından beyin ölümü gerçekleşen Çayan Birben olayını TBMM gündemine taşıdı. MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çalışma takvimi, şu saate kadar çalışacağız, şu gün çalışacağız, doğrusu, aslında bunları artık pek ciddiye almıyorum çünkü buna uyulmayacağını biliyorum. Yani Sayın Başbakan “Temmuzda da çalışacaksınız.”, “Emeklilik yaşı kırka düşecek.”, “Kaldırın şunun dokunulmazlığını.” “Askerlik üç ay olacak.” dese herhâlde büyük bir çoğunluğunuz ve yandaş medyadaki o bazı köşe yazarları bu söylediklerinin tümünden bir hikmet çıkaracaklardır. Yani dolayısıyla bu Mecliste neyin görüşüleceği, nasıl görüşüleceği ne Meclis Başkanını ilgilendiriyor ne de sizleri. Yani “Öğretmenler on beş saat ders karşılığı 1.600 lira alıyor, bu para size yetmiyor mu?” diyor. Öğretmenler üşenmemiş 176 ders dışı faaliyetini bana göndermişler. “Bunu o kürsüden oku da Başbakan da duysun.” dediler. Yıllık plan yapmak, günlük plan yapmak, nöbet tutmak, toplantılar hafta sonları ders saatleri dışında yapılacak, sosyal kulüp çalışmaları, rehberlik çalışmaları, kavga eden öğrencileri ayırmak, veli toplantıları yapmak gibi ders dışında 176 faaliyetleri var yani memurlarla aynı değiller. Bunu bile bilmeyen bir Başbakan ne yazık ki öğretmenlere öğretmenlik öğretti. Doktorlar bir şey diyecek oldu Sayın Başbakan “Onlar iğne yapmasını bile bilmez.” dedi, sendikacılar bir şey diyecek oldu “Onlar dinozor” dedi, rektör bir şey diyecek oldu “Onun kafası basmaz.” dedi, çiftçi bir şey diyecek oldu “Al ananı git.” dedi, diplomatlar bir şey diyecek oldu “Onlar monşer. “dedi. İşte biz, böyle bir ortamda, her şeyi bilen bir Başbakanın yönettiği bir ülkede “Üçüncü köprü nereden geçecek? dediğimizde Başbakan helikoptere bindi, Boğaz Köprüsü’nün üzerinden bir tur attı “Şuradan geçe.” dedi. Jeofizikçi misin, mimar mısın, mühendis misin, nereden buldun bunu, köprünün oradan geçeceğini söyledin? Orada mühendis oldu, Cumhurbaşkanlığının görev süresi tartışılırken “Şu kadar.” dedi, orada hukukçu oldu, en sonunda da jinekolog oldu. Bütün mesleklerden anlayan bir Başbakanla karşı karşıyayız. Değerli arkadaşlarım, ben Sayın Başbakanın millî görüş gömleğini çıkardığını biliyordum da grev sözcüsü gömleğini çıkardığını bilmiyordum. Bakın geçmişte muhalif olduğu yıllarda, Başbakan olmadığı yıllarda grev yapan işçilerin yanına gitmiş grev sözcüsü gömleğini giymiş. Oysa bugün bakıyoruz da biraz sonra sizlerin oylarınızla Başbakanın bu grevi yasaklayan yasasından sizler de bir hikmet çıkaracaksınız herhalde “Vardır bir bildiği” diyeceksiniz. Yani korsan taksiyi engelleyelim derken korsan taksiyle ilgili kanunun içine korsan olarak grev kırıcılığı yapıyorsunuz, grevi yasaklıyorsunuz. Hani sizin o 12 Eylül referandumunda grev hak olarak verilecekti, yanılmıyorsam o kırk maddeden 23’üncü maddede yazmıştınız bunu. O anlı şanlı kitapçıklarınızın ortasında bunlar yazılıydı. Bakın Türkiye’nin geldiği hâle bakın. Hopa’da insanlar biber gazından öldü. Ankara’da zehirlendi. Daha dün de Yalova’da oldu. Çocuk diyor ki otuz yaşında bir delikanlı, bir kavga var aralarında, büyük bir olay değil, bir eylem değil: “Ben astım hastasıyım, bana gaz sıkma.” diyor ama yine çocuğa gaz sıkılıyor. Şimdi de hastanede doktorlara baskı kuruluyor raporu değiştirmeleri için. Değerli arkadaşlarım, yine geçtiğimiz günlerde Karadeniz’deydim, orada gördüğüm bir manzarayı Rize’li olan Sayın Başbakan’a açıklamak istiyorum. Ülkemizde 1937 yılında Çay Kanunu çıkarılmış. Hani o beğenmediği tek parti dönemi var ya, işte tam o dönemde. 37’de Çay Kanunu çıkarılmış, 38 yılında da ilk çay ürünü elde edilmiş. 1940’ta Ziraat Bankası beş yıl süreyle faizsiz kredi vermiş çay üreticilerine. O beğenmediği dönemlerde olmuş bu. İkinci Dünya Savaşı varken, Avrupa yanıp yıkılırken, Hitler orduları Avrupa’yı titretirken Türkiye Cumhuriyetini yöneten Cumhuriyet Halk Partisi, İsmet Paşa döneminde, Ziraat Bankası beş yıl süreyle çay üreticisine faizsiz kredi vermiş. Bu tarihleri niye anlatıyorum? Çok değil, daha 2002 yılında Sayın Başbakan -o zaman AKP Genel Başkanı- “Çayın fiyatı 750 lira -yani şimdiki 75 kuruşa karşılık geliyor- yani 75 kuruş olmalıdır.” diyor 2002’de. Bugün aradan on yıl geçti, özel sektör 60 kuruşa, 80 kuruşa çay alıyor, kotalı alım yapıyor ve ne yazık ki 1940’ların daha gerisinde 2012 yılı. MEHMET GELDİ (Giresun) – Devlet kaça alıyor? MUHARREM İNCE (Devamla) – Değeri arkadaşlarım, ülkenin hâli gerçekten içler acısı, Deniz Feneri sorgulanmıyor, Deniz Fenerini soruşturan savcılar, iddiaları dile getiren gazeteciler yargılanıyor. Bugün bir kanun görüşeceğiz, diyeceksiniz ki: “Grev hakkını engelleyeceksiniz.” Evlere şenlik Meclis Başkanı olmaya başladı. Meclis Başkanı, üç muhalefet partisinin grup başkan vekilini davet ediyor, tutuklu milletvekilleriyle ilgili bir girişimde bulunmak istediğini söylüyor, daha sonra AKP MYK’sına tosluyor bu girişim. Şimdi, Meclis Başkanı diyor ki: “Ben, elimden geleni yaptım, mevcut yasa, Anayasa, mevzuat buna uygun değil. Ben ölüm orucuna mı yatayım, açlık grevine mi gideyim?” Şimdi, Sayın Başkandan ölüm orucuna yatmasını isteyen yok ama Sayın Başkan, adalet, demokrasi ve özgürlük orucundan çıksın bir an önce. (CHP sıralarından alkışlar) Yani bu girişimde bulunurken o Anayasa, o yasalar, o mevzuat ortada değil mi? Yani Meclis Başkanının geçmişteki siyasal yaşamına baktığımda, 1987 yılında demokrat Özal’ın yürüttüğü, hani sizin de çok övdüğünüz “Seçim yasakları kalkmasın.” kampanyasında “Evet, yasaklar sürmelidir.” diyen bir Cemil Çiçek. “Yasaklar, siyasi yasaklar sürmelidir.” diyen Cemil Çiçek’ten 8 milletvekilinin onurunu kurtarmak, onların gelip burada görev yapmasını sağlamasını beklemek sanırım saflık olur biraz. Sayın milletvekilleri, tutuklu milletvekilleri ile yani geçmişte Kenan Evren’in, 12 Eylül Paşası’nın veto ettiği milletvekilleri vardı, geçmişte Kenan Paşa’nın veto ettiği milletvekilleri vardı, şimdi de Recep Erdoğan’ın veto ettiği milletvekilleri var. Kenan Evren’le Recep Erdoğan aynı kişidir, mantık aynı mantıktır. 12 Eylül, milletvekili adaylarını veto etmişti; bugün de Sayın Başbakan “Olmaz öyle şey.” dedi mi, Cemil Çiçek Meclis Başkanlığını, bir anda o görevde olduğunu unutuyor, bir anda bir bakıyorsunuz… Kendi işlerinde hiç öyle değil, bakınız kendi işlerinde çok başarılı. Mesela oğlunu Tekel Yönetim Kurulu üyesi yapmıştı, Tekel satılınca EPDK Yönetim Kurulu üyesi yaptı. Bu konuda oldukça başarılı, hiç zaman kaybetmiyor ama astsubaylara geldiğinde, uzman erbaşlara geldiğinde, memura geldiğinde, tutuklu milletvekillerine geldiğinde hiç sesini çıkaramıyor. Sayın milletvekilleri, bir başka konu da bu ülkede son iki ayını, her salı toplantılarını “Cami yakıldı, cami yıkıldı, cami ahır yapıldı.” tartışmalarına ayıran bir Başbakan, herhâlde son konuşmalarında çok mahcup olmuş olacak ki -belgeler ortaya çıkınca- bugün izledim, hiç böyle bir konuşma yapmadı ama ben “Başbakan unutmuştur belki.” diye Ordu Saraycık beldesinde tarihî bir camiyi AKP’li bir belediyenin nasıl yıktığını, dozerlerin o camiyi nasıl yıktığını burada göstermek istiyorum: Eski hâli, yeni hâli. Ordu Saraycık beldesinde camiyi yıkan bir AKP’li Belediye Başkanını da, bunları sırayla, Başbakan her söylediğinde -elimde şu anda kırka yakın AKP’li belediyenin cami yıkma görüntüleri var- bu kürsüye gelip, AKP’li bir belediyenin nasıl cami yıktığını hepinize göstereceğim. Bunu da hepiniz göreceksiniz. RECEP ÖZEL (Isparta) – Daha yenisini yapmak için. MUHARREM İNCE (Devamla) – Onlar… Onlara gelince “Yenisini yapmak için.” Şimdi, bakın diyor ki… İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yenisini yapmak için. MUHARREM İNCE (Devamla) – Ama siz bir de… Bakın, İsmet Paşa camilere silah doldurdu, silah doldurdu ülkeyi savunmak için; siz camileri yıktınız iş merkezi yapmak için, AVM yapmak için. “Aramızdaki fark budur.” diyorum. RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne alakası var? ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – İnandıramazsın. MUHARREM İNCE (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce. MUHARREM INCE ile mubuyuk