CHP Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce, “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığının teşkilat ve görevleri hakkında kanun” ile ilgili yazılı basın açıklaması yaptı. İnce şunları ifade etti; “ÖSYM, yaptığı sınavlar ile gençlerimizin, çalışanlarımızın geleceklerini kurmada etkili olmuş, toplumda hak ve adalet kavramlarının karşılık bulmasında birinci derecede belirleyici olmuş kurumların başında gelmiştir. Bu özelliği nedeniyle uzun yıllardır ülkemizin en güvenilir kurumu olma özelliğini taşımıştır. Sekiz yılı aşan sürece içinde AKP, zaten birçok yapısal sorunlara sahip kurumlarımızı, sorunlarını çözme adına birer birer devlet kurumu olmaktan çıkararak, parti kurumuna dönüştürmektedir. Bunun için önce söz konusu kurumlarla ilgili özel yasal düzenlemeler yapılmakta, ardından yeni yöneticiler atanmakta ve daha sonra bu yeni yöneticilere özel imtiyazlar sağlayan bir dizi düzenlemeler hayata geçirilmektedir. TÜBİTAK ile başlayan, Futbol Federasyonu, eski adıyla DİE (yeni adıyla TÜİK), üst kurullar ve son zamanlarda yüksek yargıyla devam eden bu sürecin son halkası bu hafta itibariyle ÖSYM olmuştur. ÖSYM üzerinde yaklaşık 4 yıldır, AKP tarafından kurumun itibarsızlaştırılmasına ve duyulan güveninin yok edilmesine yönelik özel programı uygulanmıştır. Önce Polis Meslek Yüksek Okulu Sınavında dikkat çeken bu program, en son 2010 KPSS skandalında tüm yönleriyle görünür hala gelmiştir. Yürütülen bu programın son ayağı ÖLÇME, SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ BAŞKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN’dur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizde ÖSYM’nin bir kuruluş kanununa sahip olması gerektiğini uzun zamandır dile getiriyor ve istiyorduk. Ancak, AKP’nin bize dayattığı kanun, bırakınız ÖSYM’nin sorunlarını çözmeyi, yitirmiş olduğu güveni yeniden kazandırmayı, tümüyle iktidar partisinin kontrolünde, onun vücut diline uygun yep yeni bir kurumun kurulmasını öngörmektedir. Eski ÖSYM’nin bize sadece kısa adı kalmaktadır. ÖLÇME, SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ BAŞKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN, kurumun tüm çalışanlarını tasfiye ederek, tümüyle yeni kadrolar ihdas etmektedir. Bu özelliği nedeniyle kanun, özel bir kadrolaşma kanunudur. Kanun, AKP’nin ele geçirme planını yürürlüğe soktuğu tüm kurumlarda gördüğümüz biçimde her şeye muktedir bir ‘kral başkan’ öngörmektedir. Öyleki, o başkan, ‘gerekli hallerde sınavları erteleyebilir, geçersiz sayabilir’. O ‘gerekli haller’in ne olacağı ise tümüyle kendisine kalmıştır. Kanun, yaptığı işin niteliği gereği önceden belirlenmiş bir takvimle çalışmak durumunda olan kurumun, mal ve hizmet alımını ihale kanununun kapsamı dışına çıkarmaktadır. ÖSYM’nin mevcut 318 kadrosunun YÖK’e devredilmesi karşılığında aynı 295 yeni kadro tahsis edilmiştir. Mevcut kadrolarda çalışan insanların niteliklerine bakılmaksızın adeta onlara karşı bir linç kampanyası yürütülmektedir. ÖSYM’nin aile çiftliği olduğu söylenmekte. Bu kişilerin yaşlı ve kendilerini yenilemekten aciz oldukları dile getirilmektedir. Bunları söyleyenlerin önce kendilerine ve diğer kurumlara bakmaları, ÖSYM ile karşılaştırma yapmaları gerekir. Özel adı Akrabalaşma Partisi olan bir partinin sözcüleri, bu iddiaları dile getirirken nasıl oluyor da kendi iktidarlarına kadar Türkiye’nin en güvenilir kurumunu bu kişilerin yaratmayı başardığını açıklamaları gerekir. Kurum çalışanları üzerine bu denli ayrıntılı bilgi envanteri çıkaranların KPSS skandalında soru ve cevapları, kimin kimlere verdiğini bulamamış olması anlamlıdır. Bu kanun, KPSS skandalıyla ortaya çıkan sınav güvenliği sorununu ortadan kaldırmamaktadır Kanunun sınav güvenliği ve güvenliği ihlal eden durumlar için öngördüğü önlem ve cezalar yetersiz ve çelişkilidir. Kanunun 9. Maddesinde ‘Adli ve İdari soruşturma ve kovuşturmalarda soru havuzuna erişim için Bakanlar Kurulu izini gereklidir’ denilmektedir. Anayasamıza açıkça aykırı olan bu ibare, Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan nasıl çıkarıldığının özel örneklerinden biri olmuştur. Soru havuzunun korunması elbette önemlidir. İdari soruşturmalarda bu havuza ulaşmada gerekli izin konusunda, Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması bir yere kadar anlaşılabilir. Bağımsız yargının adli bir soruşturmada buraya girememesi ancak despotik bir devlette olabilir. Savcıların kozmik odalara girebildiği bir ülkede ÖSYM’ye giremez denmesi, bu kanunla amacın güvenilir, hesap verebilir ve sorulabilir bir kurum yaratmak olmadığı açıkça görülmektedir. Bu düzenlemenin hayattaki karşılığı; yeni ÖSYM’de soru ve cevapların dışarı çıkarılması, yandaşlara dağıtılmasıdır ve bunun soruşturulamayacağıdır. ÖLÇME, SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ BAŞKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN ile ‘Türkiye’nin namusudur’ diye tanımladığımız bir kurum yok edilmiştir. Artık çocuklarımızın geleceğini inşa etmede güvenebileceğimiz bir kurumdan söz edemeyiz. Bundan sonra yeni ÖSYM’nin yaptığı sınavlar daha çok tartışılacak ve gündemimizi işgal edecektir. ÖSYM, bu kanunla AKP kadrolarını yerleştirme merkezine dönüştürülmüşt